Facebook

Twitter

Sosyal Medya

Küratör Görüşü



fotoğraf ve [yer değiştirme]

Hayatı akmakta olan zamanın içinde(n) kendi tarihinden, akışından ve bağlamından kopararak; zamanı, yaşanan herhangi bir hali/durumu bir kadraja yerleştirerek ikinci bir gerçeklikle buluşturan ve böylece özneyi/nesneyi doğal ortamından bilinmeyen ve tarihi olmayan bir zamana teslim eden fotoğrafçı söz konusu zamanı Sontag’ın belirttiği gibi, “gerçekliğin bir kopyasına, bir üst-gerçekliğe” dönüştürür.

Bu dönüştürme, aslında bir [yer değiştirmedir] ve zihinde yeni olasılıkları tetikleme ihtimalini barındırır.

Bu [yer değiştirme] Virginia Woolf’un söylediği gibi, “sözcükleri/görüntüleri tek bir anlama mıhlayan bir dille değil, kapısını yeni bağlantılara açık bırakan bir dil, cümlelerin/fotoğrafların bir dalga gibi patlayıp başkalarının zihninde gelişmeye devam ettiği, aklın hiç durmadan odak noktasını değiştirip dünyayı farklı bakış açılarından görebildiği geçirgen-titreşimli”, ve Nurdan Gürbilek’in Örme Biçimleri’nde belirttiği gibi, “sabit söylemler ya da som kategorilerdense deneyimden çıkan karma tavırlarla” örülerek yapılabildiğinde görüntü(ler) üzerinden farklı hikâyelerin kapısı aralanabilir.

Bu nedenle İlhan Berk Peotika’sında şiir üzerinden söylediklerinde çok haklıdır ve eğer farklı hikâyelerin kapısı aralanmak isteniyorsa bir fotoğrafçı da “imayı, o dolaylı anlatmayı, sezdirmeyi, ölümcül dokunmayı, o büyüyü aramak, bulmak” zorundadır.

Ben fotoğrafta (şiirde, edebiyatta ve sinemada da) izleyici olarak bana da alan açtığı için zamansız olanın peşindeyim. Tüm belirsizlikleri, metaforları, soruları ve sorgulamalarıyla orada olmayı, ara(f)ta kalmayı daha fotoğrafa ve sanata dair buluyorum.

Fotoğrafta dair bulduğum bir diğer taraf da çerçevedeki belirsizlik yani tamamlanmamışlık duygusu. Bu duygunun yaratacağı gerilimi ehlileştirmek kolay değil. Bu zorluğun çekiciliği sınırları zorlamanın ve hikâyeyi kadrajın dışında da devam ettirebilmenin gizli bir anahtarı galiba.

Belirli bir sistematiği olmadığı için şaşırtıcı ve akıl karıştırıcı, hayal gücünü devreye sokuyor, sürprizler barındırıyor; sırasız, karışık duygular sormadan birinden diğerine atlayarak her şeyi daha da belirsizleştirebiliyor.

Türkiye’de fotoğrafta uzun yıllardır hâkim olan [ehlileş(tiril)miş monotonluk] olarak tarif ettiğim çerçevenin içinde kalma ısrarındansa, karşısına koyduğum muğlak, kaotik ve müphem ara haller çok daha hayata ve dolayısıyla da fotoğrafa dair.

Zihnimizin sınırlarında faaliyet gösteren ve halihazırda var olanı başkalaştıran fotoğrafların içimizdeki sınırları zorlayıcı, tetikleyici ve dönüştürücü gücünün yani (punctum)un ‘severim-sevmem’ (studium)dan daha fotoğrafı tanımladığını düşünüyorum.

Bu yıl on dördüncüsü düzenlenmekte olan Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali’nde Türkiye’de fotoğrafı daha geniş, daha katmanlı anlam(a)lara taşıyacak bir ihlâl perdesini aralamayı diliyorum hepimiz için. Hoffmanstall’ın söylediği gibi, “yazılmamış olanı okutabilmeyi” ve izleyiciyi bilmediği başka dünyalara çağırabilmeyi ve ortak edebilmeyi…

Çünkü “fotoğraf da” Jeanette Winterson’un [Sanat Başkaldırır] kitabında belirttiği gibi, “beni yeniden oluşturmaz, yeniden tanımlar, sınırlarımı zorlar, kalbimi koruyan çitleri yerle bir eder. Güçlü görüntüler zihinlerimizin sınırlarında faaliyet gösterir ve halihazırda olanı başkalaştırır.”

Belki de ihtiyacımız olan şey sadece budur?

Laleper Aytek